Sermaye azaltımında vergileme

Recep Bıyık Mevzuat Eğitim ve Araştırma Başkanı, PwC Türkiye

Dünya Gazetesi

20 Temmuz 2022

Şirkete konan sermayenin ortağa iade edilmesinin esas olarak vergi doğuran bir yönü yok.  Sermayenin iadesi kâr dağıtımı değil. Dolayısıyla ortağa yapılan ödemeden stopaj  yapılmıyor, ortaklar da iade aldıkları sermaye payını tutarına bakılmaksızın beyan  etmiyorlar. 

Malum, şirket sermayeleri sadece ortaklar tarafından konan sermayeyle sınırlı değil. Birçok  şirket; yeniden değerleme fonu, enflasyon düzeltmesi olumlu farkı, geçmiş yıl kârları gibi,  sermaye ve kâr yedeklerini kullanarak sermaye artırımı yapıyor. Bu tür şirketlerde sermaye  azaltımı yapılması durumunda iki önemli vergileme tartışması ortaya çıkıyor: 1) Azaltılan  sermayenin kaynağı, dağıtımında vergilenecek bir kazanç veya fonsa, bu durumda da  kaynağına bakılarak bir vergileme yapılıp yapılmayacağı, 2) Vergileme yapılacaksa, ortağa  ödenen kısmın kaynağının nasıl belirleneceği. 

Konuyu 2009 yılında yazmıştım. O tarihte Mali İdarenin görüşü belliydi, halen de bu  görüşte bir değişiklik yok. Bildiğim kadarıyla o tarihte bir yargı kararı yoktu. Sayıca çok  olmasa da şu an itibariyle bir miktar yargı kararı da var. Bu makaleyi yazmaya beni sevk  eden de yeni gördüğüm bir yargı kararı. Kararı aşağıda özetleyeceğim ama öncelikle  İdarenin görüşünü hatırlatmak ve tespit ettiğim birkaç yargı kararını da kısaca belirtmek  isterim. 

Gelir İdaresinin görüşü 

Gelir İdaresince verilen özelgelerde, sermaye azaltımında; 

  • Öncelikle, işletmeden çekilmesi halinde kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına bağlı vergi  kesintisine tabi tutulacak hesapların (pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları,  yeniden değerleme değer artış fonu, iştirakler yeniden değerleme değer artış fonu, maliyet artış fonu vb.),  
  • Sonra, sadece kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların (geçmiş yıl  karları, olağanüstü yedekler vb.),  
  • Son olarak ise işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdi  sermayenin 

işletmeden çekildiği kabul ediliyor.

Görüldüğü gibi, yukarıda ifade ettiğim iki tartışmalı konuda İdarenin cevabı net: 1)  Sermayenin kaynağına bakılarak vergileme yapılır. 2) Ortağa ödenen tutarın kaynağı, en çok  nasıl vergi çıkar formülüne göre belirlenir. 

Yargı kararları 

Konuyla ilgili yargı kararları, benim izleyebildiğim kadarıyla aynı yönde değil. Sermaye  azaltımında, sermayenin kaynağına bağlı olarak vergileme (kurumlar vergisi ve kâr  dağıtımına bağlı stopaj) yapılması gerektiğini söyleyen kararlar da var, vergileme  yapılmayacağını söyleyen kararlar da var. Dolayısıyla yukarıda ifade ettiğim iki tartışmalı  konuda yargının farklı kararları var. Vergileme yapılacağını söyleyen yargı kararlarında,  ortağa ödenen tutarın kaynağının nasıl belirleneceğine ilişkin bir belirleme yok. En azından  kararlardan bunu çıkartmak mümkün değil. İkinci ikinci tartışmalı konuda da yargı  kararları bizi bir noktaya götürmüyor. 

Gelelim bu makaleyi yazmama neden olan yargı kararına. Karar Danıştay Vergi Dava  Daireleri Kurulunun 02.03.2022 tarih ve E:2020/1097 K:2022/97 sayılı kararı. Aslında,  gördüğüm kadarıyla tek bir işlemden birden fazla ihtilaf ve yargı kararı çıkmış: Sermaye  azaltan şirket kurumlar vergisi ve kâr dağıtımı stopajı tarhiyatlarını dava konusu yapmış,  şirketin gerçek kişi ortağı da adına yapılan gelir vergisi tarhiyatını yargıya taşımış.  Tarhiyatların üçü de ihtirazi kayıtla beyan üzerine yapılmış. Aşağıda özetleyeceğim karar,  stopaj kararı. Konu açısından kurumlar vergisi kararı da çok önemli ancak bu kararı  göremediğim için stopaj kararını ele aldım. Ancak aşağıda özetleyeceğim kararın içinde  kurumlar vergisi kararının da özeti var, ihtiyacı karşılıyor. 

Yargı kararına konu olay özetle şöyle: Davacı Şirket 1974 yılında faaliyete başlamış. Şirketin, 2002 yılı itibarıyla tamamı ödenmiş olan 2.700.000 lira sermayenin 67.877,70 lirası nakden, 2.632.121,50 lirası ise yeniden değerleme değer artış fonundan karşılanmış. Şirket  2006 yılından itibaren esas faaliyetine ara vermiş ve taşınmaz kiralama dışında bir  faaliyetinin bulunmaması nedeniyle mevcut sermayenin faaliyetin gerektirdiğinden fazla  olduğundan bahisle sermaye azaltımına giderek 2013 yılında yönetim kurulu kararıyla şirket  sermayesinin 100.000 liraya indirilmesine karar verilmiş. Yönetim kurulu kararı sonrası  düzenlenen yeminli mali müşavir raporuyla 2.700.000 lira olan sermayenin 2.632.121,50  lirasının yıllar itibarıyla ayrılan değerleme karşılığı olduğu belirlemesi yapılmış. Şirket, daha  önce sermayeye ilave edilen değer artış fonlarının, sermaye azaltımı suretiyle ortaklara  ödenen kısmının kâr payı niteliğinde olmaması sebebiyle stopaj kesintisi yapılmaması  gerektiği ihtirazi kaydıyla beyanname vermiş ve konuyu mahkemeye taşımış. 

Yargılama sürecinin özeti de şöyle: 

Vergi Mahkemesi kararı 

Vergi Mahkemesi, yeniden değerleme fonunun sermayeye eklenmiş tutarının ilgili dönemde  yürürlükte bulunan, ortaklar tarafından işletmeye ilave edilmiş kıymet olarak kabul  edileceği yönündeki düzenlemeden bahsettikten sonra, bu tutardan karşılanan sermaye  azaltımı sonucu ortaklara ödenen tutarların kâr dağıtımı olarak nitelenemeyeceği, ortakların  kendilerine ait sermayeyi sermaye azaltımı suretiyle geri almış oldukları, bu durumda,  ortaklara bu kapsamda yapılan ödemenin vergiye tabi olmadığı gerekçeleriyle davanın  kabulüne ve ödenen tutarın davacıya iadesine karar vermiş. 

Danıştay kararı

Davalının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi; Vergi Usul Kanunu'nun  geçici 25. maddesinin (g) işaretli bendi ile mükerrer 298. maddesinin (A) işaretli fıkrasının  beşinci bendinde yer alan, pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının, herhangi bir  suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin  yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin bu dönemde vergiye tabi tutulacağı hükmünden hareketle, davacı şirketin öz sermayesine ait yeniden değerleme neticesi oluşan  farkın "sermaye azaltımı" adı altında ortaklarına dağıtımını "kâr dağıtımı" saymış ve gelir  (stopaj) vergisine tabi tutulmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşmış. Daire  bu gerekçeyle Vergi Mahkemesi kararını bozmuş (01/11/2018 tarih ve E:2014/1907,  K:2018/10326 sayılı karar.) 

Vergi Mahkemesinin ısrar kararı 

Vergi Mahkemesi ilk kararında ısrar etmiş. Israr kararında önceki karar gerekçesine bir  gerekçe daha eklenmiş. O da davacı şirket tarafından, 2013 yılı için ihtirazi kayıtla verilen  kurumlar vergisi beyannamesine istinaden tahakkuk eden verginin kaldırılması istemiyle açılan davanın kabulü yolunda verilen Vergi Mahkemesi kararına yöneltilen temyiz  isteminin Danıştay Dördüncü Dairesinin 28.11.2018 tarih ve E:2014/9176, K:2018/12148  sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleşmiş olması.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu; 

  • Davacı tarafından 5024 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesi dönemde ayrılan ve  sermayeye eklenen yeniden değerleme değer artış fonunun, ortaklar tarafından işletmeye  ilave edilmiş kıymet olarak kabul edileceği yönündeki düzenleme uyarınca, 2013 yılında  yapılan sermaye azaltımı suretiyle ortaklara dağıtılan tutarın vergilemeye tâbi olacak  şekilde tipik bir kâr dağıtımı olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, 
  • Değer artış fonunun sermayeye ilave dışında herhangi bir suretle başka bir hesaba  nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemin yapıldığı dönem kazancı ile  ilişkilendirilmeksizin bu dönemde vergiye tabi tutulacağı yönündeki düzenlemenin  uyuşmazlık konusu olayda uygulanmasının mümkün olmadığı, zira söz konusu  düzenlemenin, değer artış fonlarına ilişkin olup, anılan fonların sermayeye ilave  edilmesinden sonra, sermayenin azaltılması halinde de uygulanması verginin kanuniliği  ilkesine aykırılık teşkil edileceği, 
  • Sermaye azaltımının muvazaalı şekilde vergiden kaçınmak amacıyla yapıldığı kanaatine  varılması durumunda sermaye azaltımı sonucunda ortaklara dağıtılan tutarın  vergilendirilmesinin gerekeceği, 
  • Olayda, sermaye azaltımının şirketin faaliyet alanının daraltılması neticesinde  sermayenin yürütülen faaliyetin gerektirdiğinden fazla olduğu kanaatine varılması  nedeniyle, en son sermaye artırımının üzerinden on yıldan fazla bir süre geçtikten sonra  yapıldığı ve azaltımın bu amaç dışında muvazaalı olarak yapıldığına yönelik idarece  yapılmış bir tespitin de bulunmadığı dikkate alındığında olayda vergilendirmeye  gidilemeyeceği, 

sonucuna ulaşmış ve davanın kabulü yolunda verilen ısrar kararında sonucu itibarıyla  hukuka aykırılık bulmamış. 

Sonuçta, davayı kabul eden ve ödenen verginin davacıya iadesine karar veren vergi  mahkemesi kararına yöneltilen temyiz istemi reddedilmiş. 

Sonuç olarak 

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu sonuçta, farklı gerekçeyle de olsa, davayı kabul eden  Vergi Mahkemesi kararını onamış. Gerekçesi daha önce çıkan aynı yöndeki yargı  kararlarının gerekçesinden de farkı. Bu açıdan karar önemli ve etraflıca incelenmesinde ve  değerlendirilmesinde yarar var. 

Son bir konuya dikkat çekeyim. Özetlediğim karar, 2004 öncesi dönemlerde ortaya çıkan ve  sermayeye eklenen yeniden değerleme fonu kaynaklı sermaye azaltımlarına ilişkin. Ancak  bence bu kararı sermayeye eklenen başta enflasyon düzeltmesi olumlu farkları olmak üzere  bütün sermaye ve kâr yedeği kaynaklı sermaye azaltımı uygulamalarında da değerlendirmek  mümkün. Konunun özünde farklı bir boyutu yok.

Etiketler